Son filmi ‘Aşk Kırmızı’da canlandırdığı kadın, evli bir adama Âşık. ama bunu gerçek hayatta yaşamaya tahammülü yok. Nurgül Yeşilçay, en az, ihaneti, sadakati, aşkı bütün derinliğiyle anlatan bu film kadar çarpıcı. Dobra, dürüst ve eğlenceli. Kendisiyle, Boğaz’ın kıyısında buluştuk. Her şeyi sansürsüzce konuştuk.
Canlandırdığınız Nazlıgül karakteri ilk aşkıyla karşılaşıyor. Hayatı ters yüz oluyor. Geçmiş, insanı bu kadar etkisi altına alır mı?
Nazlıgül, romantik, duygusal ve çok sevmiş bir kadın. Böyle bir durumda unutamayabilirsin.
Sizin için geçmiş nasıl bir anlam taşıyor?
Geçmişe bağlı yaşayan insanlardan değilim. Biterse biter. Bunun sebebi, belki bu kadar derin bir şey yaşamamış olmam.
Peki ilk aşk, el ele tutuşma, ilk öpüşme gerçekten hafızadan çıkmaz mı?
Bunlar önemli şeyler. Hiçbir şey bilmiyor, her şeyi beraber öğreniyorsunuz. Elini tuttuğunda bile için titriyor. Kalbin hızla atıyor. Daha yoğun şeyler.
Filmdeki gibi sevdiğiniz adam evli olsa, ne yaparsınız?
Öyle bir şeyin içine asla girmem!
Ama bu aşk. Nereden geleceği belli olmaz.
Benim hayatımda o tarz bir şey gerçekten olmaz. Oturur evde tek başıma ağlarım. Arkadaşlarımla dertleşirim. Ama öyle bir ilişkiye girmem. Öteki kadını düşünürüm. Onun üzülecek olmasına üzülürüm. Beni de böyle kimsenin üzmesini istemem.
Siz bu kadar hassasken, bir adamın size bunu yaşattığı oldu mu?
Hatırlamıyorum. Yalnız, başıma gelmiş olsa da anlamam.
Nasıl yani?
Vallahi hiç kurcalamam. Erkeğin cep telefonunu incelemem. Facebook’unu araştırmam. Umurumda olmaz. Bu konuda bencilim sanırım. Ben seviyorsam, mutluysam, karşımdaki sevsin ya da sevmesin...
Sevdiğinizi kıskanmaz mısınız?
Çok kıskanırım. Ancak yanımda bir şeyler yapacak ki, ben de göreceğim. Hislerimle yakalarım. Yakaladıktan sonra da “Sana hayatta başarılar” der, çekip giderim.
“Biz Akdenizliyiz, yoluveririz”
Gelelim aldatma mevzusuna. Aldatma, beyinde mi, bedende mi yaşanır?
Bunu ben de çok düşündüm. Aldatmak için bir şeyin bir şeye değmesi gerekmiyor. Benim için aşk ondan başkasını düşünmemek, her yerde beraber olmak istemektir. Zaten başkasını düşünüyorsan, o aşk olmaz.
Peki filmdeki gibi kocanızın sizi aldattığı kadınla dost olabilir misiniz?
Arada erkek olmazsa, iki kadının dostluğu şahane olur. Ama arada erkek varsa, olmaz. ‘Aşk Kırmızı 2’ çekilse o kadınlar birbirlerine girer, saçlarını başlarını yolarlardı. Bir de biz Finlandiya’da yaşamıyoruz.
Orada nasılmış?
Birbirine güven olayı, yüzde 90 falanmış. Öyle bir yerde yaşayıp büyüsen “Olabilir, kocamı paylaşayım” diyebilirsin. Ama biz Akdenizliyiz. Yoluveririz.
Sizin eli maşalı bir tarafınız var sanırım.
Yok, ben kilitleniyorum. Hiç beceremem. Bu, hayatımın her alanında böyle. Yalnız, yanlış olduğunu düşündüğüm şeyi söylerim.
Filmi izlerken aldatana, aldatılana herkese hak veriyorsun. Acaba bir film senaryosu olduğu için mi böyle hissediliyor?
Zaten filmin adı önceden ‘Masumlar’ olacakmış. Ayrıca, bence film hiç yalan değil. Karakterler çok doğru çizilmiş. Filmin içinde bir değişim ve dönüşüm de görüyoruz.
“Ten uyumuna inanıyorum”
Hayat kadınını oynamak zor muydu?
İşe hiç o tarafından bakmadım. Aşk filmi olarak ele aldım. Hayat kadınlığı onun mesleği. Ama tek eşli. Tek kişiyi sevmiş. Dürüst bir kadın.
Nazlıgül karakteri, nasıl seviştiğini arkadaşını arayıp anlatıyor. Ben erkekler arasında bu sohbetler daha sık olur sanırdım.
Birincisi, kadınlar alışverişte korku filmindeki karakterler gibi olabilirler. Çünkü kendimizden geçiyoruz. İkincisi de böyle şeyleri çok konuşur ve yine kendimizden geçeriz. Erkekler, egolarını tatmin edecek şeyler konuşur. Kadınlar daha açık ve aleni konuşur.
Filmde argo sözler de var. Siz özelinizde öyle konuşur musunuz?
Evet, ama erkek arkadaşımla konuşmayı sevmem. Kadın kadına bunlar konuşulur. Sevgilimin yanında, kadın gibi olmayı isterim.
Nazlıgül çok ateşli bir kadın. Ne kadar sizsiniz?
Her oyuncu oynadığı role kendini katıyor.
Çiftler arasında seks, filmdeki kadar belirleyici bir role mi sahip?
Sence? Her çiftte belirleyici tabii. Hatta görücü usulü konusunu bu yüzden çok düşünüyorum.
Nasıl yani?
Beraber olmadan evlenince, ya sonuç kötü olursa, ya yapamazlarsa?
Yani ten uyumuna inanıyorsunuz...
Evet. Ten uyumuna inanıyorum.
Sıkıcı bir çiftiz
“Aşk şeftali gibi sulu suludur”, “Âşıkken merdivenden çıkarım” sözleriniz çok konuşuldu.
İnsanlar bu cevapları neden bu kadar ciddiye alıyor, anlamıyorum. Konuşacaklar gerçi. Konuşsunlar. O zaman aşk için bugün de “Karpuz gibi sulu suludur” diyorum.
Sevgiliniz Tolga Karaçelik yönetmen. Sanatla uğraşan iki insanın aşkı, ne kadar eğlencelidir?
Çok sıkıcıyız. Sinemaya gidiyoruz. O senaryo yazıyor. Onu okuyorum. O benim yazdıklarımı okuyor. Sinema konuşuyoruz.
Birbirinize karşı objektif misiniz?
Tabii. Açıkça fikirlerimizi söylüyoruz.
Tolga Bey’in yönettiği bir filmde oynar mısınız?
Evet. Senaryoyu beğenip kendime uygun bulursam, hiç sorun olmaz.
“Tolga komşum, alt çaprazımda ?oturuyor”
Bir daha evlenmeyi düşünüyor musunuz?
Sanmıyorum. Bu yöntem çok iyi.
Hangi yöntem?
Tolga, apartmanda alt çaprazımda oturuyor.
Komşunuz yani…
Evet. İstediğin zaman yalnızsın. Çoğunlukla berabersin. Herkesin kendi hayatı var. Bu sistem olmasa evliliği düşünebilirdim ama bu süper bir yöntem. Hepinize tavsiye ediyorum. Ev almayın, komşu alın!
Tolga Bey, ilişkiniz başladıktan sonra mı size komşu oldu?
Hayır, ben yıllardır aynı apartmanda oturuyorum. Tolga komşum oldu. “Komşu, kahven var mı?” derken ilişkimiz başladı.
“Depresyon büyük lüks”
Sizin hayatınız film olsa. Türü ne olurdu?
Benden film çıkmaz!
Neden? Her insanın hayatında film olacak şeyler yok mudur?
Gidip kendi kendime ağlarım. Örneğin, yüreğime taş basarım, ama beni aldatan adamla birlikte olmam.
Acınızı hep kendi içinizde mi çekersiniz? Bu yüzden kaybettiğiniz oldu mu?
Hayır. Aslında ben depresyona girmeyi unutmuşum. Çalışıyorum, çocuğum var. Depresyona girmeye vaktim yok. Tam giresim geliyor, bir şey çıkıyor. Vallahi depresyona girmek, büyük lüks. Biraz gamsızım da.
Hayatınızdaki en büyük dram neydi?
Dediğim gibi, uzun zamandır üzülmüyorum. Filmde de en zorlandığım sahne, ağlama sahnesiydi. Aklıma getirecek kötü bir şey yoktu. Sanırım hepsini yaşamışım. Önce annemi, sonra babamı kaybettim. Hayatımda ağır şeyler yaşadım. Bunlardan fazlası, Allah kimseye göstermesin- evlat acısıdır. Bunun dışında bir şeyin beni çok üzeceğini sanmıyorum.
Annenizi kaybettikten sonra size destek olan kim var?
Annenin yerini kimse tutmuyor. Anne, seni her durumda dinler. Evin direğidir. İnsanın annesini yanında istediği çok zamanlar oluyor.
Çok dobrasınız. Bu yüzden çok diliniz yandı mı?
Tam tersi, çok kazandım. Açıkça söylediğiniz zaman, her şey çok daha kolay oluyor.
“Dobralık” demişken, siz ne zaman bir dergiye, gazeteye röportaj verip dobra açıklamalar yapsanız, ardından Cem Özer’den başka bir açıklama geliyor.
Yine mi konuştu?
Yok ama her an konuşabilir…
Ne yapayım? Konuşmayı seviyor.
“Babam, ölmek için elinden geleni yaptı”
Nazlıgül, çocukken ailesinden şiddet görüyor. Siz hiç ailenizden şiddet gördünüz mü?
Şiddet görmedim ama dışarıda gördüğüm kadarı beni çok rahatsız ediyor. Kas gücü olarak erkekler bizden daha güçlü. Güçlü olan erkek, güçsüz olan kadına karşı şiddet uygulayabiliyor. Orman kanunu gibi… Tabii toplumun ataerkil yapısının sonucu bu. Toplumun kadına bakışı değişmeli önce. Sonra da hukuksal düzen, buna ayak uydurmalı. Çocuk şiddeti de böyle. Belki de yaptırımın çok ağırlaştırılması, şiddet gören kişinin gayet iyi korunması da caydırıcı olabilir.
Peki nasıl bir ailede yetiştiniz?
Dört kardeşiz. Ben üçüncüyüm. Annem ve babam ilkokul öğretmeniydi. Babama “Şair” derlerdi. Kitabı vardı. Eğlenceli bir tipti. Annem çocukları için kendini feda eden bir kadındı.
Oyunculuk nereden çıktı?
Aslında ressam olacaktım. Lise döneminde okul biter, ben bir ressamın yanında çıraklık yapardım. Ödüllerim bile vardı. Sonra birden, “Tiyatro nasıl bir şey” diye merak ettim. Tiyatro bölümünü kazandım. Oyunculuğa başladım.
Nasıl keşfedildiniz?
Öğrenciyken, Cem Yılmaz ile Mazhar Alanson’un ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ filminde, konuşmalı figüranlık yaptım. Sonra Uğur Yücel’in yaptığı ‘İkinci Bahar’ seçmelerine katıldım. Aslında ilk hocam da o oldu.
Anne babanız şöhreti nasıl karşıladı?
Annem vefat etti. 53 yaşında kalp krizi geçirdi. Daha ‘İkinci Bahar’a yeni başlamıştım. Babam da annemden sonra çok tatsızlaştı. Çünkü onlarınki büyük bir aşk evliliğiydi. Kendi kendini öldürmek için elinden geleni yaptı.
İntihar mı etti?Hayır, ama alkol ve sigaraya sardı. Annemin yanına gitmek istedi.
“Nejat’ın mutluluğu önemli”
Peki siz nasıl bir anne oldunuz?
Eğlenceli. Nejat, sekiz yaşına girdi. Onunla oyun oynamayı çok seviyorum.
Sert tarafınız var mı?
Bir şey hayırsa, hayırdır. “Git kendi odanda ağla” derim. Her şeyi net bir şekilde söylerim. Ama onu çok dinlerim. “Rahatsızlığı, sorunu ne?” diye sorarım. Yalnız şımarıklık yapmak için şımarıyorsa, dinlemem.
Beş sene sonra oyunculuk yapmanızı istemezse veya aşk filminde rol alma derse, ne yaparsınız?
Bir şeyden gerçekten rahatsız oluyor ve bana güzel ifade ediyorsa, onun için “Bundan sonra yapmıyorum, çocuğum istemiyor” diyebilirim. Onun mutluluğu benim için çok önemli. Ama hiçbir şey yokken, şımarıklık olsun diye bir şey söylüyorsa, dinleyeceğimi sanmam.
“Yaşlanmak hoşuma gidiyor”
Güzellik hiç başa bela oldu mu?
Güzel olmak iyi bir şey. Büyük kolaylık. Güzel olan şeyleri daha çok seversin. Kelebeği daha çok seversin, karafatmayı sevmezsin gibi.
Siz bu kolaylığı yaşadınız mı?
Tabii. Daha çabuk iletişim kuruyor, daha kolay algılanıyorsun. Lafın daha çok dinleniyor. Allah herkese nasip eder inşallah. Bir de güzel olunca, entelektüel görünmemekten şikâyet ederler. Entelektüel görünülmez zaten, entelektüel olunur.
Filmde fiziğiniz çok iyi görünüyor. Çekimlerden önce spor mu yaptınız?
Yok, zaten çok spor yapmam. Fazlasının da zararlı olduğunu düşünüyorum. Çok kas yapıyor. Bir kadında kötü duruyor. Ben sadece haftada bir yürüyüş yapıyorum.
Estetiğiniz var mı?
Henüz yok.
Her an olabilir mi?
Bilemem. Şu anda düşünmüyorum. Estetik dozunda, ayarlı olmalı. ‘Çok genç, en genç ben görüneyim’ hırsı bana doğru gelmiyor. Yaşlanmaktan mutluyum. Hoşuma gidiyor.
Şimdi hayatın nasıl bir dönemindesiniz?
Çalışmadığım için uyuyorum. Sanki çok çalıştığım için fazlasıyla uykusuz kalmış gibi hissediyorum. Kalkıp, tekrar yatıyorum. Uzun zamandır kitap okuyorum. Dergilere bakıyorum. Resim sergilerine gidiyorum. Klasik müzik konserlerini takip ediyorum.
Canlandırdığınız Nazlıgül karakteri ilk aşkıyla karşılaşıyor. Hayatı ters yüz oluyor. Geçmiş, insanı bu kadar etkisi altına alır mı?
Nazlıgül, romantik, duygusal ve çok sevmiş bir kadın. Böyle bir durumda unutamayabilirsin.
Sizin için geçmiş nasıl bir anlam taşıyor?
Geçmişe bağlı yaşayan insanlardan değilim. Biterse biter. Bunun sebebi, belki bu kadar derin bir şey yaşamamış olmam.
Peki ilk aşk, el ele tutuşma, ilk öpüşme gerçekten hafızadan çıkmaz mı?
Bunlar önemli şeyler. Hiçbir şey bilmiyor, her şeyi beraber öğreniyorsunuz. Elini tuttuğunda bile için titriyor. Kalbin hızla atıyor. Daha yoğun şeyler.
Filmdeki gibi sevdiğiniz adam evli olsa, ne yaparsınız?
Öyle bir şeyin içine asla girmem!
Ama bu aşk. Nereden geleceği belli olmaz.
Benim hayatımda o tarz bir şey gerçekten olmaz. Oturur evde tek başıma ağlarım. Arkadaşlarımla dertleşirim. Ama öyle bir ilişkiye girmem. Öteki kadını düşünürüm. Onun üzülecek olmasına üzülürüm. Beni de böyle kimsenin üzmesini istemem.
Siz bu kadar hassasken, bir adamın size bunu yaşattığı oldu mu?
Hatırlamıyorum. Yalnız, başıma gelmiş olsa da anlamam.
Nasıl yani?
Vallahi hiç kurcalamam. Erkeğin cep telefonunu incelemem. Facebook’unu araştırmam. Umurumda olmaz. Bu konuda bencilim sanırım. Ben seviyorsam, mutluysam, karşımdaki sevsin ya da sevmesin...
Sevdiğinizi kıskanmaz mısınız?
Çok kıskanırım. Ancak yanımda bir şeyler yapacak ki, ben de göreceğim. Hislerimle yakalarım. Yakaladıktan sonra da “Sana hayatta başarılar” der, çekip giderim.
“Biz Akdenizliyiz, yoluveririz”
Gelelim aldatma mevzusuna. Aldatma, beyinde mi, bedende mi yaşanır?
Bunu ben de çok düşündüm. Aldatmak için bir şeyin bir şeye değmesi gerekmiyor. Benim için aşk ondan başkasını düşünmemek, her yerde beraber olmak istemektir. Zaten başkasını düşünüyorsan, o aşk olmaz.
Peki filmdeki gibi kocanızın sizi aldattığı kadınla dost olabilir misiniz?
Arada erkek olmazsa, iki kadının dostluğu şahane olur. Ama arada erkek varsa, olmaz. ‘Aşk Kırmızı 2’ çekilse o kadınlar birbirlerine girer, saçlarını başlarını yolarlardı. Bir de biz Finlandiya’da yaşamıyoruz.
Orada nasılmış?
Birbirine güven olayı, yüzde 90 falanmış. Öyle bir yerde yaşayıp büyüsen “Olabilir, kocamı paylaşayım” diyebilirsin. Ama biz Akdenizliyiz. Yoluveririz.
Sizin eli maşalı bir tarafınız var sanırım.
Yok, ben kilitleniyorum. Hiç beceremem. Bu, hayatımın her alanında böyle. Yalnız, yanlış olduğunu düşündüğüm şeyi söylerim.
Filmi izlerken aldatana, aldatılana herkese hak veriyorsun. Acaba bir film senaryosu olduğu için mi böyle hissediliyor?
Zaten filmin adı önceden ‘Masumlar’ olacakmış. Ayrıca, bence film hiç yalan değil. Karakterler çok doğru çizilmiş. Filmin içinde bir değişim ve dönüşüm de görüyoruz.
“Ten uyumuna inanıyorum”
Hayat kadınını oynamak zor muydu?
İşe hiç o tarafından bakmadım. Aşk filmi olarak ele aldım. Hayat kadınlığı onun mesleği. Ama tek eşli. Tek kişiyi sevmiş. Dürüst bir kadın.
Nazlıgül karakteri, nasıl seviştiğini arkadaşını arayıp anlatıyor. Ben erkekler arasında bu sohbetler daha sık olur sanırdım.
Birincisi, kadınlar alışverişte korku filmindeki karakterler gibi olabilirler. Çünkü kendimizden geçiyoruz. İkincisi de böyle şeyleri çok konuşur ve yine kendimizden geçeriz. Erkekler, egolarını tatmin edecek şeyler konuşur. Kadınlar daha açık ve aleni konuşur.
Filmde argo sözler de var. Siz özelinizde öyle konuşur musunuz?
Evet, ama erkek arkadaşımla konuşmayı sevmem. Kadın kadına bunlar konuşulur. Sevgilimin yanında, kadın gibi olmayı isterim.
Nazlıgül çok ateşli bir kadın. Ne kadar sizsiniz?
Her oyuncu oynadığı role kendini katıyor.
Çiftler arasında seks, filmdeki kadar belirleyici bir role mi sahip?
Sence? Her çiftte belirleyici tabii. Hatta görücü usulü konusunu bu yüzden çok düşünüyorum.
Nasıl yani?
Beraber olmadan evlenince, ya sonuç kötü olursa, ya yapamazlarsa?
Yani ten uyumuna inanıyorsunuz...
Evet. Ten uyumuna inanıyorum.
Sıkıcı bir çiftiz
“Aşk şeftali gibi sulu suludur”, “Âşıkken merdivenden çıkarım” sözleriniz çok konuşuldu.
İnsanlar bu cevapları neden bu kadar ciddiye alıyor, anlamıyorum. Konuşacaklar gerçi. Konuşsunlar. O zaman aşk için bugün de “Karpuz gibi sulu suludur” diyorum.
Sevgiliniz Tolga Karaçelik yönetmen. Sanatla uğraşan iki insanın aşkı, ne kadar eğlencelidir?
Çok sıkıcıyız. Sinemaya gidiyoruz. O senaryo yazıyor. Onu okuyorum. O benim yazdıklarımı okuyor. Sinema konuşuyoruz.
Birbirinize karşı objektif misiniz?
Tabii. Açıkça fikirlerimizi söylüyoruz.
Tolga Bey’in yönettiği bir filmde oynar mısınız?
Evet. Senaryoyu beğenip kendime uygun bulursam, hiç sorun olmaz.
“Tolga komşum, alt çaprazımda ?oturuyor”
Bir daha evlenmeyi düşünüyor musunuz?
Sanmıyorum. Bu yöntem çok iyi.
Hangi yöntem?
Tolga, apartmanda alt çaprazımda oturuyor.
Komşunuz yani…
Evet. İstediğin zaman yalnızsın. Çoğunlukla berabersin. Herkesin kendi hayatı var. Bu sistem olmasa evliliği düşünebilirdim ama bu süper bir yöntem. Hepinize tavsiye ediyorum. Ev almayın, komşu alın!
Tolga Bey, ilişkiniz başladıktan sonra mı size komşu oldu?
Hayır, ben yıllardır aynı apartmanda oturuyorum. Tolga komşum oldu. “Komşu, kahven var mı?” derken ilişkimiz başladı.
“Depresyon büyük lüks”
Sizin hayatınız film olsa. Türü ne olurdu?
Benden film çıkmaz!
Neden? Her insanın hayatında film olacak şeyler yok mudur?
Gidip kendi kendime ağlarım. Örneğin, yüreğime taş basarım, ama beni aldatan adamla birlikte olmam.
Acınızı hep kendi içinizde mi çekersiniz? Bu yüzden kaybettiğiniz oldu mu?
Hayır. Aslında ben depresyona girmeyi unutmuşum. Çalışıyorum, çocuğum var. Depresyona girmeye vaktim yok. Tam giresim geliyor, bir şey çıkıyor. Vallahi depresyona girmek, büyük lüks. Biraz gamsızım da.
Hayatınızdaki en büyük dram neydi?
Dediğim gibi, uzun zamandır üzülmüyorum. Filmde de en zorlandığım sahne, ağlama sahnesiydi. Aklıma getirecek kötü bir şey yoktu. Sanırım hepsini yaşamışım. Önce annemi, sonra babamı kaybettim. Hayatımda ağır şeyler yaşadım. Bunlardan fazlası, Allah kimseye göstermesin- evlat acısıdır. Bunun dışında bir şeyin beni çok üzeceğini sanmıyorum.
Annenizi kaybettikten sonra size destek olan kim var?
Annenin yerini kimse tutmuyor. Anne, seni her durumda dinler. Evin direğidir. İnsanın annesini yanında istediği çok zamanlar oluyor.
Çok dobrasınız. Bu yüzden çok diliniz yandı mı?
Tam tersi, çok kazandım. Açıkça söylediğiniz zaman, her şey çok daha kolay oluyor.
“Dobralık” demişken, siz ne zaman bir dergiye, gazeteye röportaj verip dobra açıklamalar yapsanız, ardından Cem Özer’den başka bir açıklama geliyor.
Yine mi konuştu?
Yok ama her an konuşabilir…
Ne yapayım? Konuşmayı seviyor.
“Babam, ölmek için elinden geleni yaptı”
Nazlıgül, çocukken ailesinden şiddet görüyor. Siz hiç ailenizden şiddet gördünüz mü?
Şiddet görmedim ama dışarıda gördüğüm kadarı beni çok rahatsız ediyor. Kas gücü olarak erkekler bizden daha güçlü. Güçlü olan erkek, güçsüz olan kadına karşı şiddet uygulayabiliyor. Orman kanunu gibi… Tabii toplumun ataerkil yapısının sonucu bu. Toplumun kadına bakışı değişmeli önce. Sonra da hukuksal düzen, buna ayak uydurmalı. Çocuk şiddeti de böyle. Belki de yaptırımın çok ağırlaştırılması, şiddet gören kişinin gayet iyi korunması da caydırıcı olabilir.
Peki nasıl bir ailede yetiştiniz?
Dört kardeşiz. Ben üçüncüyüm. Annem ve babam ilkokul öğretmeniydi. Babama “Şair” derlerdi. Kitabı vardı. Eğlenceli bir tipti. Annem çocukları için kendini feda eden bir kadındı.
Oyunculuk nereden çıktı?
Aslında ressam olacaktım. Lise döneminde okul biter, ben bir ressamın yanında çıraklık yapardım. Ödüllerim bile vardı. Sonra birden, “Tiyatro nasıl bir şey” diye merak ettim. Tiyatro bölümünü kazandım. Oyunculuğa başladım.
Nasıl keşfedildiniz?
Öğrenciyken, Cem Yılmaz ile Mazhar Alanson’un ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ filminde, konuşmalı figüranlık yaptım. Sonra Uğur Yücel’in yaptığı ‘İkinci Bahar’ seçmelerine katıldım. Aslında ilk hocam da o oldu.
Anne babanız şöhreti nasıl karşıladı?
Annem vefat etti. 53 yaşında kalp krizi geçirdi. Daha ‘İkinci Bahar’a yeni başlamıştım. Babam da annemden sonra çok tatsızlaştı. Çünkü onlarınki büyük bir aşk evliliğiydi. Kendi kendini öldürmek için elinden geleni yaptı.
İntihar mı etti?Hayır, ama alkol ve sigaraya sardı. Annemin yanına gitmek istedi.
“Nejat’ın mutluluğu önemli”
Peki siz nasıl bir anne oldunuz?
Eğlenceli. Nejat, sekiz yaşına girdi. Onunla oyun oynamayı çok seviyorum.
Sert tarafınız var mı?
Bir şey hayırsa, hayırdır. “Git kendi odanda ağla” derim. Her şeyi net bir şekilde söylerim. Ama onu çok dinlerim. “Rahatsızlığı, sorunu ne?” diye sorarım. Yalnız şımarıklık yapmak için şımarıyorsa, dinlemem.
Beş sene sonra oyunculuk yapmanızı istemezse veya aşk filminde rol alma derse, ne yaparsınız?
Bir şeyden gerçekten rahatsız oluyor ve bana güzel ifade ediyorsa, onun için “Bundan sonra yapmıyorum, çocuğum istemiyor” diyebilirim. Onun mutluluğu benim için çok önemli. Ama hiçbir şey yokken, şımarıklık olsun diye bir şey söylüyorsa, dinleyeceğimi sanmam.
“Yaşlanmak hoşuma gidiyor”
Güzellik hiç başa bela oldu mu?
Güzel olmak iyi bir şey. Büyük kolaylık. Güzel olan şeyleri daha çok seversin. Kelebeği daha çok seversin, karafatmayı sevmezsin gibi.
Siz bu kolaylığı yaşadınız mı?
Tabii. Daha çabuk iletişim kuruyor, daha kolay algılanıyorsun. Lafın daha çok dinleniyor. Allah herkese nasip eder inşallah. Bir de güzel olunca, entelektüel görünmemekten şikâyet ederler. Entelektüel görünülmez zaten, entelektüel olunur.
Filmde fiziğiniz çok iyi görünüyor. Çekimlerden önce spor mu yaptınız?
Yok, zaten çok spor yapmam. Fazlasının da zararlı olduğunu düşünüyorum. Çok kas yapıyor. Bir kadında kötü duruyor. Ben sadece haftada bir yürüyüş yapıyorum.
Estetiğiniz var mı?
Henüz yok.
Her an olabilir mi?
Bilemem. Şu anda düşünmüyorum. Estetik dozunda, ayarlı olmalı. ‘Çok genç, en genç ben görüneyim’ hırsı bana doğru gelmiyor. Yaşlanmaktan mutluyum. Hoşuma gidiyor.
Şimdi hayatın nasıl bir dönemindesiniz?
Çalışmadığım için uyuyorum. Sanki çok çalıştığım için fazlasıyla uykusuz kalmış gibi hissediyorum. Kalkıp, tekrar yatıyorum. Uzun zamandır kitap okuyorum. Dergilere bakıyorum. Resim sergilerine gidiyorum. Klasik müzik konserlerini takip ediyorum.
Yorum Gönder
Bi daha Bekleriz :)